Ben pısırık bir çocuk olarak yetiştim . Çok içime kapanık , utangaç bir çocuktum . O sebeple ailede tek ana okulu görmüş çocuk benim . Aman ne havalı ne havalı . :) O pısırıklığım gitsin , açılayım diye ana okuluna göndermişler .
Gerçekten de öyleydim eve misafir gelse koltuk arkalarına saklanırdım utancımdan . Nedendir bende bilmiyorum ama baba faktörü kaynaklı olasılığı kesin . Gerçi şimdilerde o hallerimden pek eser yok , insan ilişkilerim gayet iyidir .
Kendi çocukluğum öyle olunca Berrak öyle olsun istemedim . Girişken , sosyal olsun istedim . Öyle de yetiştirmeye çalıştık hep . Berrak bir ortama girse yaşlı , genç , çocuk hiç fark etmez , yabancılık çekmeden hemen 'Merhaba' der . Arkasına hemen ekler 'benim adım Berrak senin adın ne ?' diye hemen sorar . Konuşup , kaynaşıp hemen kendini oyuna dahil eder.
Bu halleri inanılmaz hoşuma gidiyor . Kendi kendine ilişki - iletişim kuruyor . Güzel güzel konuşuyor . Zaten hiç susmaz ki hep konuşur . Bıdı bıdı hep bir şeyler anlatır durur . :) Böyle girişken olmasına seviniyorum ama bazen de acaba diyorum iyi yapmadık mı ? Aslında kendi nasıl isterse öyle davranıyor , zorlama yok asla da olmadı doğrusu da bu değil mi zaten . Ama malum ülke şartlarımız belli ne kadar çocuk istismarcı ve manyak var . Kimin ne olduğu belli değilken yine de korkuyor insan .
Mesela markette , apartmanda gördüğü birine rahatlıkla 'merhaba' diyor . Evet iyi hoş güzel ama bazen yine de ürküyorum . Sanırım biraz içgüdüsel anneliğim baskın geliyor . Öyle herkese gitmez sarılmaz öpmez istemezse hiç bir şey yapmaz zaten . Ama yine de bu kadar sıcakkanlı samimi olması doğru mu bilmiyorum .
Geçenlerde otobüste gördüğü bir genç çocuk Berrak'ı sevip gülümsüyor . Çünkü Berrak hiç susmadan otobüste konuşmaya devam ediyor . Sorular soruyor . O genç çocuğu fark edip 'merhaba' dedi ve adını sordu hemen . Ben kısık bir sesle 'annecim tanımadığımız abilerle çok konuşmamalıyız' dediğimde 'anne neden kötü mü onlar' diye cevabı yapıştırdı hemen . Kaldım tabii öylece sonra ' hayır annecim kötü değil ama bilemeyiz onun için tanımadığımız insanlarla çok konuşmamalıyız . Merhaba , iyi akşamlar , günaydın diyebiliriz sadece dedim . Kendimce önlem almaya çalışıyorum . Evet korkuyorum . Çünkü her türlü sapık ve manyak sokakta mevcutken benim bu korkularım çok da anormal değil hani.
Berrak rahat yetişti . Sınırlamalarımız yok öyle evhamlı panik değilim . Düşsün , oynasın , koşsun , bağıra bağıra şarkı söylesin kumla , toprakla oynasın ki yapıyor bunların hepsini . Hayır yapma , koşma , düşersin gibi konuşmalar yapmam yapmıyorum . En sevmediğim türden bu konuşmalar . Neden koşmasın neden zıplamasın neden düşmesin ki çocuk o bir daha bu zamanlarına asla dönemeyecek doya doya ne istiyorsa yapsın . Öyle annelere çok kızıyorum zaten . Yaşayarak öğrenmeliler , kısıtlandıkları sürece öğrenme yetileri oluşmaz ki...
Aslında bu kadar konuşmasında ya da kolayca iletişim kurmasında okuduğumuz kitapların etkisi çok fazla iyi ki de kitap seven bir çocuk . İşte diğer yandan da acaba demekten alamıyorum kendimi .
Bu yazıma Doğan Cüceloğlu'nun şu yazısını da ekliyorum ve çok beğeniyorum . Mesela ne kadar da doğru aslında...
Doğan Cüceloğlu diyor ki ;
Güveni düşük olan toplumda ana babalar çocuğun kiminle oynadığı konusunda çok duyarlıdırlar. Sık sık, "o pis sokak çocuklarıyla oynama," türünden sözler çocuklara söylenir. Ana babalar kendi çocuklarının tanıdık bildik ailelerin çocuklarıyla oynamalarına önem verir.
Tanımadıkları ailelerin çocuklarının kendi çocuklarının ahlakını bozacaklarını düşünürler. Yalnız diğer çocuklara değil, kendi çocuklarına da güvenmezler ; o nedenle çocuğu ve oyun ortamını sürekli denetlemek isterler.
Böyle denetleyici ve koruyucu bir ortamdan nasıl bir insan yetişir?
Aynı anası ve babası gibi kendine güveni olmayan , yaşamı olduğu gibi kabul edemeyen, yaşamı sürekli olması gerektiği yöne itmeye çalışan ve bunu beceremedikleri için de sürekli kaygılı , kuşkulu ve aciz insanlar .
Annelerin çocuklarına sürekli , "koşma, düşersin!" dediği bir ülkenin çocuklarıyız.
Güveni yüksek olan toplumda ana babalar çocuğun kiminle oynadığı konusunda pek kaygı duymazlar . Çocuğun o toplumda her kesimden karşılaşması ve etkileşim kurmasına özen gösterirler ve bu nedenle çocukları değişik sosyal , kültürel , etnik gruplarla karşılaşmasını ve etkileşim kurmasını sağlarlar .
Yalnız kendi çocuklarına güvenmekle kalmaz , genel olarak insanlara ve yaşama güvendikleri için, çocuğun oyun ortamını sürekli denetlemek ve onu korumak istemezler ; çocuğun yaşamla sürekli etkileşim içinde olmasına özen gösterirler .
Böyle özgürlükçü ve teşvik edici bir ortamda nasıl bir insan yetişir?
Aynı anası ve babası gibi kendine güveni olan, yaşamın şimdiki gerçeğini gören, o gerçeğin üstüne inşa eden, yaşamı olması gerektiği yöne ne zaman, nasıl, ne kadar iteceğini bilen ve bunu yaparken kaygısız , huzurlu , sakin ve mutlu olan insanlar. Bu insanlar kendilerini aciz değil, güçlü hissederler.
Bu konu da sizler ne düşünüyorsunuz ?
Düşünceler paylaştıkça güzel . Sevgiler .
Devamını Oku